içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Tarımda büyük sınav!

Zirai don ve su krizi, narenciyeden üzüme, kayısıdan fındığa kadar birçok ihracat ürününde büyük rekolte kayıplarına yol açarak tarımı vurdu. Yetersiz destekler, artan maliyetler ve plansız üretimle birleşen bu tablo, sektörün sürdürülebilirliğini çöküşün eşiğine getirdi.

Tarımda büyük sınav!

Bu yıl yaşanan zirai don, meyve üretiminde büyük kayıplara yol açtı. Şubat, mart ve nisan aylarında etkili olan don, narenciye, üzüm, kayısı, fındık, fıstık, kiraz, elma ve şeftali gibi ihracat için kritik ürünlerde ciddi rekolte düşüşlerine neden oldu. Son yıllarda üretimi hızla artan avokado ise iklim koşulları ve bazı bölgelerdeki su yetersizliği yüzünden gelecekteki verim hedeflerini riske attı. Su krizi üretimi neredeyse durma noktasına getirdi. Tarımın sürdürülebilirliği her geçen gün daha fazla tehlikeye girerken; yetersiz destekler, yükselen maliyetler, plansız üretim ve su sorunları sektörü adım adım çöküşe sürüklüyor. Antalya Ticaret Borsası’nda (ATB) tarım sektörünün sorunlarını ele alan ve çözüm önerileri sunan ATB Meclis Üyeleri, dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu.

KURAKLIK ÜRETİMİ OLUMSUZ ETKİLİYOR

Susam ve mısır sezonu başlarken üretici, artan sıcaklık ve derinleşen yeraltı suyu seviyelerine dikkat çekti. Serik’te su stoku yapılması halinde sorun yaşanmayacağı vurgulanırken, kuraklık nedeniyle susam ekimi geçen yıllara göre yüzde 20 azaldı; ihracat için yeterli ürün çıkmayacağı belirtildi.

ATB Meclis Kâtip Üyesi Veli Karasu şu ifadelere yer verdi:

“Susam ve mısır sezonu başladı. Piyasa çok hareketli değil. Sıcak olduğu sürece su ihtiyaç. Daha önce 15-20 metrede olan sular şu anda 25-30 metrelerden çıkıyor. Özellikle Serik’te su sıkıntısı olmamalı. Köprüçayı suyu, tamamen denize akıyor. İstendikten sonra önlem alınıp, Nisan ayından itibaren su stoku yapılabilir. Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında stoklanan su kullanılabilir. Serik’te su sıkıntısı olmamalı. Ama genel anlamda kuraklık var. Susamda geçtiğimiz yıllara göre yüzde 20 civarında ekim yapılıyor. İhracat yapmayı planlasak 50 ton susam çıkmaz.”

SU KRİZİ ÇİFTÇİYİ ZORLUYOR

Antalya’nın en büyük elma üretim merkezi olan Elmalı’da su seviyesinin 30 metreden 200 metreye düşmesi kaliteyi olumsuz etkiledi. Bölgede kurulan dev seralar ise küçük çiftçileri üretimden kopma noktasına getirdi.

ATB Meclis Üyesi Ahmet Yılmaz, açıklamasında şu sözlere yer verdi:

“Elmalı, Antalya’nın en büyük elma üreticisi. Şu anda su sorunu ve örtü altına yönelim nedeni ile bu özellik kaybolmak üzere. Elmalı’da daha önce 30 metreden çıkan su, şu anda 200 metreden çıkıyor. Su olmadığı için elmalarda kalite kaybı yaşanıyor. Dışarıdan gelen yatırımcılar, çok büyük seralar kuruyor ve bu yöredeki küçük ölçekli çiftçileri bitirme noktasına geldi.”

ŞAP HASTALIĞI ET FİYATLARINI UÇURUYOR

Şap hastalığı ve yüksek maliyetler, genç hayvanların kesime gönderilmesine yol açarken et fiyatlarını öngörülemez hale getirdi. Üreticiler zarar ediyor, kasaplar kâr edemiyor, vatandaş ise pahalı ete ulaşmakta zorlanıyor; ithalat kaçınılmaz görünüyor.

ATB Meclis Üyesi Ata Sönmez, şu sözleri kaydetti:

“Ette değişen bir şey yok, çünkü et yok. Antalya’da da görülmeye başlayan ŞAP hastalığından dolayı hayvanlar kesime gidiyor. Büyük hayvanlar bu hastalıktan etkilenmiyor. Ancak henüz 200 kilo ağırlığında olan genç hayvanlar bu hastalıktan çok daha fazla etkileniyor. Dilinin derisi düştüğü için su dahi içemez ve hayvan büyümez. Tırnaklar yara olur, yüksek ateşten dolayı ağzı yara olur ve hayvan hiçbir şey yiyemez, içemez. Bu hastalık hayvanda kilo kaybı olacağı için tekrar kilo alması için tekrar yem ile beslemek gerekiyor. Bu da maliyeti artırıyor. Bu nedenle besiciler hayvanları kesime gönderiyor. Henüz 5-6 aylık danalar da, hastalığa yakalanırsa kurtarılamaz diye bu süreçte kesime gidiyor. ŞAP hastalığını Avrupa unutalı çok oldu ancak biz henüz baş edemiyoruz. Havadan bile geçiyor. İran’dan ve Hindistan’dan gelen hayvanlarda daha çok görülüyor. Doğu bölgelerinden kurban için getirilen hayvanlarda bu hastalık görüldü ve yayılmasından endişe ediliyor. Bu işin sonu çok kötü. Şu anda 200 kilo olan hayvanlar bile kurtarabilmek için bıçağa gidiyor. Bugün genç hayvanların kesime gitmesi, 6-7 ay sonra hayvan sayısının azalacağı anlamına geliyor. Bu durumda et fiyatları ile ilgili öngörüde bulunmak imkânsız.”

“Et Balık Kurumu’nun 11 milyar lira kar ettiğini söylediler. Bu para hayvan yetiştiricilerine verilmeli. Bu işin sonunda mutlaka ithalat yapılacaktır. Devlet 81 Bin Lira çoban desteği vereceğini açıkladı. 130 Bin liranın altında çoban yok. Bu sorunlar hiçbir zaman bitmez. Karkas hayvanı ben 500 Liraya kesiyorum. Yüzde 60 zayiat verince etin kilosu bize 800 Liraya mal oluyor. Ben bunu kaça satabilirsem kar edeceğim. Kasap bunu kaç liraya satarsa para kazanabilir? Kasapların fahiş fiyat uyguladığını söyleyenler bu hesabı iyi yapsın. 750-800 Liraya mal ettiği eti Bin liraya satarsa, kirasını nasıl ödesin, faturalarını ve çalışanının maaşını nasıl ödesin? Bonfile fiyatlarının yüksek olduğu söyleniyor. Bir hayvandan 5-10 kilo bonfile çıkıyor. 5-10 kilo bonfileyi istediğiniz fiyata satın, kasap kar edemez.”

“Hastalıktan dolayı yetişecek hayvan da yok. Piyasa biraz hareketlense şu anda yüksek bulunan fiyatlar çok daha fantastik yerlere gider. Biz de halkın ucuz et yemesini istiyoruz. Ancak yıllardır bahsettiğimiz sorunlara çözüm bulunamadığı için besiciler ve kasaplar para kazanamıyor, vatandaş pahalı olduğu için alamıyor. Dünyanın her yerinde hayvan fiyatları, 3,5 Dolar canlı, 7 dolar karkas. Türkiye’de ise Dünya ortalamasının iki katından fazla. Buna rağmen besiciler ve kasaplar para kazanamıyor. Üretimden kaçış var, dolar 40 Lirayı geçti, maliyetler arttı. Buna rağmen Dünya genelinde çok pahalı olmasına rağmen üretici para kazanamıyor.”

UN SEKTÖRÜNDE FİNANSMAN KRİZİ BÜYÜYOR

Yüksek finansman maliyetleri nedeniyle un sektöründe firmalar maliyetin altında satış yapmak zorunda kalırken, ihracat kısıtlamaları büyük şirketleri iç piyasaya yöneltti. Fabrikalar kapanma noktasına gelirken, rekabeti bozan uygulamalar sektörde krizi derinleştiriyor.

ATB Meclis Üyesi Nuri Büyükselçuk, şu açıklamalara yer verdi:

“Finansmana erişim ve finansman maliyetinin çok yüksek olması, un sektöründe finansmana ulaşamayan firmalar maliyetin altında ürün satıyor. Bu da rekabet koşullarını bozuyor. Sektörde 2-3 aylık vadeli satış yapılır. Finansman maliyetini de ekleyince ürün yüzde 15-20 fazla fiyata satılıyor. Faizler yüzde 20’lere gelmeden, sektördeki bu tablo enflasyona neden olmaya devam edecek. İhracatta yaşanan kısıtlamalar nedeni ile büyük firmalar da iç piyasa yöneldi. Bu da fiyatların çok daha düşük seyretmesine neden oldu. Çoğu fabrika kapanmak üzere. Birçok firma işlerin bir gün düzeleceğini umarak ayakta kalmaya çalışıyor. Yem sanayiinde, Rekabet Kurulu’nun denetimleri ve yazdığı cezaları, yem-süt takası ile ilgiliydi. Bu denetimler sadece yem-süt takası yapan firmalarla ilgili. Takas sistemine girmeyen firmalar tamamen sistemin dışında kalıyor. Bu tablo ise rekabeti bozuyor.”

ZİRAİ DON MEYVE FİYATLARINI ARTIRDI

Zirai don, nar başta olmak üzere mandalina, üzüm ve elma gibi birçok meyvede rekolteyi ciddi şekilde düşürdü. Finike’de yıllık 20 bin ton olan nar üretimi 6-7 bine inerken, Türkiye’de meyve fiyatları Avrupa’nın üzerinde seyrediyor.

ATB Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Nar 25-40 Lira arasında satılıyor. Narda yüzde 60 rekolte kaybı var. Finike’de yıllık 20 bin ton nar yetişirdi, bu yıl 6-7 bin tonda kaldı. Nar az olduğu için fiyatlar çok pahalı. Avrupa’ya ihraç ettiğimiz nar, orada pahalı. Çünkü narın üreticiye maliyeti 1,5 Euro civarında. Zirai don nedeni ile hemen tüm tarım ürünleri olumsuz etkilendi. Mandalina, nar, üzüm, elmada da çok büyük kayıplar var. İhracat yapan kiraz üreticileri, daha önce anlaşma yaptıkları için mecburen yaptı. İran’da, Moldova’da, İspanya’da, Yunanistan’da don sorunu olmadığı için ürün sıkıntısı yok ve orada fiyatlar daha hesaplı. Şu anda Türkiye’deki birçok meyve Avrupa’dan pahalı. Çünkü ürün yok. Bu yıl hemen hemen tüm meyvelerde sıkıntı var.”

YENİ SÜT FİYATI ÜRETİCİYİ KURTARMIYOR

Ulusal Süt Konseyi’nin yeni süt fiyatı 19,60 Lira olarak açıklansa da, sahada uygulanması belirsizliğini koruyor. Yüksek finansman maliyetleri ve vadeler, üreticinin eline geçen fiyatı dolaylı olarak 15,5 Liraya düşürüyor.

ATB Meclis Üyesi Hüseyin Simav ise şu şekilde konuştu:

“Ulusal Süt Konseyi, 1 Ekim’den geçerli olmak üzere 18,35 olan süt fiyatını 19,60 Liraya çıkardı. Bu üreticinin eline net geçecek fiyat olarak söylendi. Ancak geçtiğimiz yıllarda belirlenen fiyatlar sahada hiç uygulanmadı. Bunun uygulanacağını da düşünmüyorum. Şu anda çok belirgin olmasa da sanayici tarafından süte talep var. Bazı sanayiciler 21 Liraya kadar fiyat veriyor. Ancak bu sütler, işletmelerde soğutma ve tank sistemi varsa 21 Lirayı buluyor. Rekabet Kurulu, süt-yem takasını yasakladı ancak bu arka planda hala devam ediyor. Sütte vadeler 4 ayı buluyor. Süt fiyatları 20 Lira olsa bile yüzde 20 finansman gideri demek. Bu durumda sütün fiyatı dolaylı olarak 15,5 Liraya düşüyor.”

İKLİM VE FİNANSMAN KRİZİ SEKTÖRÜ KİLİTLEDİ

İklim koşulları ve yağış düzensizlikleri üretimi düşürürken, fiyatlar hızla yükseldi. Yüksek finansman maliyetleri ve kredi komisyonları sektörde belirsizlik ve karamsarlığı artırıyor, ihracatta rekabet zorlukları devam ediyor.

ATB Meclis Üyesi Ergin Civan de şöyle konuştu:

“İklimsel sebeplerden dolayı üretim çok az oldu. Son yıllarda yağışların zamanında yağmaması, geç yağması veya hiç yağmaması, doğal yetişen ürünlerde üretim azlığına neden oldu. Son iki yılda üretimde ciddi azalma olması nedeni ile fiyatlar aşırı yükseldi. Bu nedenle sektörde ileriye dönük genel bir karamsarlık hâkim. Yurt dışındaki alıcılar fiyatlarımızı yüksek buluyor. Sektör şu anda kilitlenmiş durumda. Bunun yanında finansman maliyeti çok yüksek. Enflasyon ile kredi maiyetleri arasında ciddi bir makas oluştu. Dolar 40 Lira bandına sıkışıp kaldı. Sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Kredi kuruluşlarının, faiz dışı uyguladıkları komisyon gibi maliyetlerin de sektöre etkisi var. Bankalar son açıkladıkları bilançolarda faiz dışı gelirleri, faiz gelirlerinden daha fazla. Enflasyonun ve faizin yüksek olduğu bir ortamda böyle bir yapı olması, tüm yükün krediyi kullanan kişiye yüklenmesi anlamına geliyor. Bu durum da maliyete doğrudan yansıyor.”

Tarih: 26-09-2025

FACEBOOK YORUM
Yorum